8 Temmuz 2010 Perşembe

Almanya : 0 – İspanya : 1 (İspanya Finalde)

Belki finalden bile daha önemli görülen, sonucu çok daha fazla merak edilen bir maç ile karşı karşıyaydık.Herkes maçın sonucunu öğrenmek için oynanmasını bekleyemeyecek kadar sabırsızdı.Almanya’da Oberhausen'de yaşayan bir ahtapot maçın galibinin İspanya olacağını söylese de Almanlar, bu güne dek bir kez hata yapan ahtapotun ikinci bir hata yapmasını umuyordu.

Kupa öncesinde favorim olarak İspanya'yı belirlesem de beklediğim düzeyde futbol oynayamamışlardı.Favorim İspanya, beklentilerimi karşılayan Almanya'ya karşı oynuyordu.

Almanya oyuncusu Müller’den yoksundu.Löw bu durum karşısında takdir ettiğim bir tutum izledi.Takımın sahaya dizilimini ve oturmuş sistemini hiç bozmadan Müller’in yerine Trochowski’yi dahil etti.
Kupa boyunca Almanya’da eksik bulduğum tek nokta sol bekti. 2006 Dünya Kupası’nda Lahm sol bekte Friedrich sağ bekte oynamıştı.2008 Avrupa Kupası’nda Lahm sağ bekte Jansen sol bekteydi ve bu takım final oynamıştı.Bana kalırsa bu kupada Friedrich’in stoper oynaması ve Lahm’ın sağ bekte görev alması ne kadar doğruysa, Jansen yerine sağ ayağını kullanan ve hücuma hiçbir katkı sağlamayan Boateng’in oynaması o kadar yanlıştı.Löw bunu anladığında artık çok geçti.

İspanya cephesinde ise Villa bu turnuvada görev aldığı sol bölgeden santrafor konumuna geçmişti.Torres ilk on bire alınmamış onun yerine Pedro tercih edilmişti.

Maç başladığında Almanya alıştığımız pozisyon zenginliğinden uzaktı.İspanya o özlediğimiz baş döndüren pas trafiğine başladı, topun ve oyunun hakimiydi.Buna karşın kendisi de kayda değer bir pozisyon üretemedi.

İkinci yarıda Xavi Alonso ard arda üç şutla Almanya kalesini bombaladı.İspanya bu dakikalarda maçı kazanmayı Almanya’dan daha fazla istediğinin sinyallerini verdi.İspanya İniesta ve Villa ile önemli pozisyonlara girdi buna karşılık Kroos’un vuruşunda Casillas %100’lük bir pozisyonda gole geçit tanımadı.

On üçüncü dakikada Puyol ile kornerden gole yaklaşan İspanya, yetmiş üçüncü dakikada Puyol’un ikinci denemesinde golü buldu.

Bu dakikadan sonra belki de turnuva boyunca ilk kez Almanya sisteminin dışına çıkarak tüm oyuncularıyla ileri çıktı.

Seksen ikide İspanya kontra atakta Almanya savunmasını ikiye bir yakalasa da Pedro’nun bencil davranması sonucu kendisini rahatlatacak gol fırsatını değerlendiremedi.Bu pozisyonda Pedro topu Torres’e kazandırsaydı olası bir gol sonucu takımını rahatlattığı kadar Torres'i de rahatlatacak, gol atamamanın verdiği sıkıntıdan onu uzaklaştıracaktı.

Hollanda ile final oynama hakkını kazanan İspanya kupaya en yakın takım olarak görülüyor ancak; final maçının atmosferi kupayı hangi takıma getirecek hep beraber göreceğiz.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Arjantin :0-Almanya :4 (Bitti Rüya)

Dünya Kupasında harika bir maç daha geride kaldı.Çeyrek finalde çok heyecanlı maçlar yaşandı.Bu maç da onlardan biriydi.İnanılmaz hücum oyuncuları olan Arjantin herkesin gözünde çoktan kupayı almıştı bile.Ama herkes bir şeyi gözden kaçırmıştı.Futbol sadece hücumdan oluşan bir oyun değildi.

 

Arjantin bu maça dek kendisine kafa tutabilecek yapıda olan takımlarla oynamamıştı.Her maç savunmasında basit hatalar yapan ama şanslı olan Arjantin hücumdaki zenginliğiyle bu kusurunu örtebildi.

 

Bu maçta da favori olarak gösterildi ancak; Almanya maça müthiş başladı ve üçüncü dakikada Schweinsteiger’in harika ortasında Müller topu ağlara gönderdi.Arjantin bir süre bu şoku üzerinden atamadı.İlk atağını on dördüncü dakikada yapabildi.

 

Arjantin’in orta sahadaki tüm yükü Mascherano üzerindeydi.İlk defa bu sorun çıkarmıştı çünkü Almanya Arjantin’den korkmadan oynuyordu.Eminim bu sefer Maradona  Cambiasso’yu milli takıma almadığı için kendisine sinirlenmiştir.

 

Almanya önde olduğu için böylesine önemli bir maçta enerjisini ekonomik kullanmak adına tempoyu düşürdü.Buna rağmen önemli gol pozisyonlarına girmeyi sürdürdü.

 

35. dakikada Messi’nin serbest vuruşu sonrası gelişen atakta Arjantin golü bulsa da ofsayt nedeniyle gol geçerlilik kazanmadı.

 

İlk yarının son anlarında Arjantin oyunu Almanya’nın sahasına yıkmak adına çaba gösterse de çabaları sonucunda kayda değer bir pozisyon üretemedi.

 

İkinci yarıya Arjantin beklediğim gibi daha hırslı başladı. Eşitliği yakalamak adına Almanya’nın üzerine giden Arjantin savunmayı bu nedenle aksattı.

 

68. dakikada Müller zor şartlar altında topu arkadaşı Podolski’ye kazandırdı.Podolski birçok pozisyonda bencil davransa da topu bu kez Klose’ye verdi ve Klose çok rahat bir gol atarak takımını iki farklı öne geçirdi.

 

Almanya rahat bir şekilde önde olmasına rağmen ataklarına devam etti.Korner atışı için ileriye çıkan Friedrich, korner sonrası Schweinsteiger’in topu harika bir şekilde taşıyıp kendisine kazandırması sonucu golü atarak skoru 0-3’e getirdi.

 

Arjantin de umutlar tükenmişti.Son bir çırpınış adına ileriye çıkan oyuncular seksen sekizde beklemedikleri bir kontra atakla karşı karşıya kaldılar.Maçın son anları olmasına karşın Mesut, Podolski’den topu almak adına bindirme yaptı.Topu alır almaz Klose’ye harika bir pas çıkardı ve Klose Almanya’nın kupalarda en fazla gol atan oyuncusu olma ünvanına yakışır bir şekilde topu ağlara göndererek Alman taraftarları sevince boğdu.

 

Arjantinli Demichelis Almanya’ya 4-1 yenilen İngiltere’nin stoperi John Terry için: ‘’Yerinde olsam ülkeme dönemezdim.’’ Demişti. Bunu söylerken keşke içine düşebileceği durumları ve takımının zaaflarını göz önünde bulundursaydı.Bu tip yorumlar futbola hiç yakışmıyor, diyerek sözlerimi bitirmek istiyorum.

2 Temmuz 2010 Cuma

Hollanda-Brezilya ( Maçın Öyküsü )

İlk Yarı

 

İki tarafta maçın öneminin farkındaydı. Durum böyle olunca beraberinde gerginliği getirdi.

 

Oyuncularının her biri tek tek ele alındığında çok iyi bir kadroya sahip olan ancak; kupalarda takım olabilme yetisinden uzak olan Hollanda yine aynı görüntüyü çiziyordu.Her kupa dönemi favori olarak gösterilse de futbolseverleri bir türlü tatmin edemeyen Portakallar 8. dakikada kalesinde ilk pozisyonu verdi. Alves’in taşıdığı topta boşta kalan Robinho topu ağlara gönderse de ofsayt gerekçesiyle gol değer kazanmadı.

 

Bu pozisyonun iki dakika sonrasında defansın arkasına hareketlenen Robinho’yu çok iyi gören Felipe Melo derinlemesine attığı pasta Robinho’yu topla buluşturdu. Robinho usta bir vuruşla takımını böylesine önemli bir maçta öne geçirdi.

 

Golün ardından oyuna hızlı başlamak isteyen Hollanda Kuyt’un sol çaprazdan yaptığı akıllıca vuruşla öne geçmek isterken, kaleci Cesar buna engel oldu ve topu kornere gönderdi.

 

Maç bu dakikadan sonra kısır bir görüntü çizdi.

17. dakikada Robben’in yerde kalması sonucu etkili olunabilecek bir noktadan serbest vuruş kazanan Hollanda Van Persie ile bu atıştan faydalanamadı.

 

Hollanda da en beğendiğim oyunculardan biri olan Sneijder’in varlığı ile yokluğu belirsizdi.Topsuz alanda bir mücadeleye girmesi sonucunda kameralara kendini göstermeyi başararak, bir nevi; ‘’Bende oynuyorum.’’ dedi..

 

24. dakikada Juan’la ve 30. dakikada Kaka ile iki net pozisyondan gol çıkaramayan sambacılar, farkı açmak adına bu fırsatlardan faydalanamadı.

 

46. dakikada Alves’in pasında sağ çaprazda topla buluşan Maicon kaleye sert bir vuruş yaptı.Bu vuruşu Stekelenburg kornere gönderdi fakat; maçın hakemi bu pozisyonu es geçerek out atışı verdi.

 

İkinci Yarı

 

İlk yarısı Brezilya’nın kontrolünde geçen maçta ikinci yarıya Hollanda aynı on birle çıktı.İlk anda bu bana maçın seyrinin değişmeyeceği kanısını verse de öyle olmadı.Hollanda çok istekliydi.Belli ki devre arasında konuşulanlar işe yaramıştı.

 

53. dakikada Sneijder’in açtığı ortada Felipe Melo, kaleci Cesar’ın topa hakim olmasını engelledi ve Melo’ya da çarparak ağlarla buluştu.Böylece Hollanda pozisyon bulmadan bir gol atmış, eşitliği sağlamıştı..

 

Hollanda bu golle morallendi ve saldırmaya başladı altmış üçde ceza alanı içerisinde Lucio’nun eline çarpan topu hakem es geçti.

 

Brezilya üzerinden bu baskıyı atabilmek adına bir şeyler yapmalıydı.İleriye pozisyon aramaya çıkan Brezilya Hollanda’nın defanstaki kademe hatası sonucunda Kaka’yla bir gol pozisyonu buldu ancak faydalanamadı.

 

Dakikalar altmış yediyi gösterdiğinde gösterdiğinde kornerden gelen bir gol sonucunda Hollanda pozisyona girmeden ikinci gölünü attı.

 

Bu dakikadan sonra Brezilya oyun disiplininden koptu.Yetmiş üçüncü dakikada sinirlerin gerilmesiyle Felipe Melo, Robben’e sert bir faul yaptı ve oyundan atıldı.

Direnci iyice kırılan Brezilya kalesinde pozisyonlar görmeye başladı.Oyuncular gitgide inancını yitirdi.

 

Sekseninci dakikada ard arda üç korner kullanan Brezilya gölü bulamadı.Oyuncuların yüzündeki ifade hakemden kullanılan üç korner sonucu bir penaltı ister gibiydi.

 

İlk yarısı ile ikinci yarısı tamamen ayrı kutuplarda olan bu maçta Hollanda ikinci yarıdaki inancıyla maçı çevirmeyi başardı.

Bu maç ta Dünya Kupası’nın unutulmaz maçları arasında yer almayı fazlasıyla hak etti.

30 Haziran 2010 Çarşamba

Blogumun ilk yazısı: Ligimizde Transfer Politikaları..

Son günlerde Türkcell Süper Lig’de tepeden tırnağa bütün takımlar yeni transferler yaparak takımını güçlendirme, bunu yaparken de taraftarını heyecanlandırma peşinde.

 

Ligimiz transfer için harcanan paralarda üst sıralarda yer alıyor fakat; harcadığı paranın karşılığını alma söz konusu olduğunda listede kendimizi üst sıralarda göremiyoruz.

 

Takımlarımız Avrupa Kupalarında bizi tatmin edecek düzeye ulaşamıyorlar.Bu durumun faturası bazen teknik direktöre, bazen oyunculara kesilirken, bazı zamanlarda ise yönetime ve yönetimin transfer komitesine kesiliyor.Bu durumlara hep birlikte şahit oluyoruz.

 

Transfer ile ilgili yapılan hatalara değinirsek: Takımlarımız gereksinim duyduğu oyuncuyu almak yerine, isim yapmış olan bir yıldız oyuncuyu takıma getirmeyi yeğliyor.Aksamayan bir poziyona transfer yaparak yanlış bir politika izlemekle beraber, aksayan pozisyondaki eksikliğini de giderememiş oluyor.Bu tip durumları birkaç örnek vererek açıklamak istiyorum.

 

Bugün Caner Erkin ile Fenerbahçe resmen anlaştı.Caner oldukça iyi bir oyuncu olmasına rağmen Fenerbahçe kulübünün ihtiyacı olan bir oyuncu muydu?

Caner’in asıl mevkisi sol bek olarak gösterilse de sol açık oynadığında daha başarılı.Özellikle Galatasaray’da oynadığı dönemde bu oyuncuyu tüm yönleriyle inceleme fırsatını bulmuştum.Fenerbahçe’de aynı Caner gibi mevkisi sol bek olan ancak sol açıkta daha başarılı olan bir oyuncu daha var.’’Dos Santos’’.. Bu tip bir oyuncuya sahipken Fenerbahçe’nin tam anlamıyla bir sol bek oyuncusu alması gerekirdi.Santos ile ilgili ne sıkıntı varsa Caner ile devam edecektir.Çünkü aynı tipte oyuncular.Sol açıkta Uğur Boral, Miroslav Stoch ve zaman zaman Özer Hurmacı’nın da katkısıyla buradaki problemini çözmüş gibi görünüyor ama Fenerbahçe’nin bu sezon sol bekte sıkıntı çekeceği kanısındayım.

 

Gelelim diğer Santos’a..Geçtiğimiz sezonda; Arda gibi bir oyuncuya sahip olan Galatasaray kulübü lige verilen arada Meksikalı Dos Santos’u kiraladı.Bu oyuncu çok özel yeteneklere sahip olan bir oyuncu bu tartışılmaz ancak; Galatasaray’ın böyle bir oyuncuya gereksinimi var mıydı? Sol açıkta Arda kusursuz görev yaparken diğer bir sol açık Dos Santos geldi.Bu bölgeye iki alternatif oyuncu oldu fakat her ikisi de kulübede oturtulamayacak kadar iyi oyunculardı.Haliyle Arda asıl mevkisi olmayan forvet arkası pozisyonda oynamaya başladı ve başarılı olamadı.Aksamayan bir bölgeye transfer yapılarak başka bir bölgeyi aksattı Galatasaray külübü.

 

Gelelim transfer ile ilgili bir diğer sıkıntıya.Oyuncuların taraftara ve medyaya yanlış sunulumundan kaynaklanan bir yanlış bu.Bazı oyuncular gereğinden fazla büyütülerek insanların fazla beklentiye girmesi ve sonucunda hayal kırıklığına uğraması sonucu yönetimler topa tutuluyor.Buna biraz da yöneticilerin oyunculara ödedikleri aşırı meblalar neden oluyor.

 

Bu bağlamda Galatasaray’ın geçen sezon yaptığı Elano transferine biraz değinmek istiyorum.Öncelikle orta alanda en beğendiğim oyuncular arasında bir liste yapsam Elano’yu kesinlikle ilk sıralara yazarım.Bu oyuncu basit ve temiz oynayan orta sahadaki pas trafiğini ayarlayabilen ve tempoyu takımının lehine düzenleme yeteneklerine sahip bir oyuncu.Manchester City’de oynadığı dönemde de en yakın takipçilerinden biriydim.’’Peki Galatasaray ve taraftarı niçin bu oyuncudan memnun kalmadı? Şu an Dünya Kupası’nda yüksek düzeyde performans gösterirken Galatasay’da niçin işler böyle gitmedi?’’, sorusu insanın aklını kurcalamıyor değil.

 

Ben her ne kadar o jenerasyona yetişemesem de eskiden her oyuncunun mevkisine göre sırt numarasını aldığını biliyorum.Şu an da oyuncuların bazıları ilginç sırt numaraları taşısa da belli bir kesim halen bu kurala bağlı ve bu numaralar insanın aklında oyuncuyla ilgili bir ilk izlenim bırakıyor.

 

Ülkede Elano’nun çok büyük bir oyuncu olduğunu herkes biliyordu şüphesiz ama; bu oyuncunun sitili ile ilgili detayları ilk defa Galatasaray’da görecek kişilerin sayısı bir hayli fazlaydı.

Elano medyaya nasıl tanıtıldı? Havaalanına geldiği günü hatırlıyorum bir izdiham yaşanmıştı.O anda Elano için basılan formayı gördüğümde gözlerime inanamadım.Evet Elano için 9 numaralı forma hazırlanmıştı.Hani şu en son Hakan Şükür’in giydiği forma.Brezilyalı Fabiano’nun, Arjantinli Higuain’in, İngiltereli Rooney’in forması varya, işte o forma!! Herkesin kafasında ister istemez golcü bir oyuncu geldiği havası esti.Ne yazık ki kimse de bu durumdan bahsetmedi.

Sezonun başlamasıyla ve Elano’nun formayı sırtına geçirmesiyle ikinci kez gözlerime inanamadım.Rijkaard gibi bir teknik adam Elano’dan takımı hücuma kaldırmasını bekledi.Forvet arkasında görev verdi.Hatta Nonda takımdan ayrıldığında Arda ile forvet oynamışlığı bile var.Pas alış verişi yapan, duran top kullanma yeteneği olan , tempoyu düzenleme kabiliyeti olan bir oyuncudan dribbling yapmasını beklerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız.Brezilya Milli Takımı’nda asıl görevinde oynayan Elano kısa sürede turnuvanın gözdesi oldu.Milli takımda gol atması beklenen oyuncular arasında olmasa da golcü oyuncuların marke edildiği anlarda kendini unutturarak çok iyi gol vuruşları yaptı.

 

Takımlarımızın bundan sonra aksayan yönlerini kapatma adına yaptığı transferleri ve oyuncularının özelliklerini iyi tarayarak onları en iyi biçimde kullandığı zamanların en kısa dönemde gelmesini umuyorum.Anadolu takımlarımızın bu konuda büyük diye tabir edilen kulüplerden daha başarılı olup alt yapıya da eğildiklerini görmek oldukça sevindirici.